31 Aralık 2010 Cuma

sevgili 2010;

Sevgili 2010;
Birlikte çok güzel zamanlar geçirdik,keyiflendik, gezdik, eğlendik,güldük,söyledik.Fotoğraftaki geçen senenin yılbaşı ağacı kadar da zengindik manevi anlamda.

Daha iyisi olabilrdi ama yine de dolu dolu,hakkını vere vere,her şeyiyle yaşadım 2010'u..

Katılmak istediğim projelerde yer aldım tegev gibi,
Okul için de yapmak istediklerimin bir kısmını gerçekleştirdim bir kısmı 2011 hedeflerinin içinde girdi,
Ailem;hem küçücük çekirdek ailem hem koooocamaaan geniş ailem,her fırsatta onların yanına koştum,daha fazlasını dileyerek,
Dostlarım,canlarım,arkadaşlarımla hep dolu dolu vakitler geçirdim,her koşulda yanlarında olmak istedim her koşulda yanımda oldular,
Mesafenin HİÇ BİR ŞEY olduğunu gördüm tekrar tekrar,
Gezdim gönlümce,daha da bitmedi bitmeyecek gezmek istediklerim görmek istediklerim(biter mi hiç?),
Görmek istediğim oyunlar oldu onları izledim,
Gitmek istediğim söyleşilerin takipçisi oldum,farklı düşünceleri bir arada izledim,
Festivalleri ucundan tuttum yakaladım,çok keyif alarak takip ettim (özellikle kısa film festivali),
Tutkunu olduğum Othello'yu bir kez de operatik bale olarak izledim,sıra romeo ve juliet'e geldi,

Yaz mevsiminde ise hayatımın en bohem tatilini yaşadım;
Bir sabah kalktım İstanbul'a gidiyorum dedim gittim,
Başka bir gecenin körü Eskişehir'e gitmeye karar verdim kalktım gittim,
Bursa'ya attım kendimi bir dönem,alıştığımız yerler dışında yeni yerlere sürükledim kendimi ve kardeşimi-ama iyi oldu!-

Kardeşimle günlerce su kurbağası olduk,havuzun içinde hiç bir şey yapmadan demlendik demlendik,
Güneşi hissettim yine içimde,içime damladı;bronz olduk güzel olduk,
Filmler izledik beraber,filmin ikimiz birlikte izleyince daha da güzel olduğunu anladık,
Kardeş dünyam;o büyüdü ve büyümeye devam ediyor;her şey daha da eğlenceli, neşeli, keyifli hale gelmeye başladı,artık aynı şeylerden konuşuyoruz,
Artık arkadaşız,
Her ne kadar sevgisini hala daha kolumu bacağımı sıka sıka çürüterek gösterse de artık arkadaşız,
Havuz şakalarından vazgeçemese de, her yaz bikinimi insan içinde en azından bir defa olsun çözmekten vazgeçmese de artık arkadaşız,

Ozan vardı,var-iyi ki var-;evet sorunlar vardı,dahası sorular vardı,üstüne 3 yıllık uzaklık vardı,kendimizi dinlemeye alarak birazcık uzaklaşarak aslında en doğrusunu yaptığımızı şimdi anlıyoruz..Bir araya gelesiye kadar da bu böyle gidecek,ötesi bana da ona da çok zarar veriyor..İçimi biliyor mu biliyor,içini biliyor muyum biliyorum;eee ötesi var mı?İnanmakla da ilgili bir şey..Hadi gidip de inanayım değil;içten içe farkında olmadan inanıyorum..

Çalışmak istedim,gerçekten çok istedim,okul varken yarı zamanlı olarak bir büroya devam ettim,iki ay da olsa bana bir şeyler kattığına eminim,
Yaz tatilimde de çalışmak istedim;bu sefer işler umduğum gibi gitmedi..
İlk başladığım büroda tek bir avukat vardı ki onun da büroda durduğunu hiç görmedim,büro inanılmaz kalabalık olmasına rağmen hiç birinin hukukla uzaktan yakından bir alakası yoktu,hiç biri hukuka dair hiç bir şey bilmiyordu,yaptıkları tek iş icra takibine çıkmaktı ama onu da icra prosedürü hakkında hiç bir akademik bilgi sahibi olmaksızın yapıyorlardı..Benim için son nokta ise kendini 'fırtına levent'(!) olarak tanıtan bir çalışanın masamın üzerine silahını atması,mermilerini avcuna alıp 'Bugün de bitirdik elli mermiyi''demesi oldu!Buraya kadar!Daha fazla böyle bir ortamda duramazdım;daha başlamadan mesleğimden soğumak istemiyorum diyerek oradan ayrıldım..Aynı gün ikinci bir avukatla,dünya tatlısı bir insanla tanıştım.Dünya görüşlerimiz birbirine taban tabana zıt olsa da en azından mesleğini etik değerlere uygun ve insanlığını kaybetmeden yapıyordu.Çok huzurlu,sakin bir bürosu vardı.İki hafta kadar oraya keyifle gittim geldim ancak bu süreden sonra o böyle düşünmese bile ona yük olduğumu hissetmeye başladım.Sürekli bir şeyler öğretmeye çalışıyordu, çok iyiniyetliydi, benim yük olduğumu düşündüğünü de zannetmiyorum ama o kadar yoğun iş temposunun arasında beni her yere çanta gibi taşıması,örneğin adliyede işlerini yürütmeye çalışırken bir yandan da bana izahat vermeye çalışmasının onu yorduğunu düşündüm..Meslek hayatında yeniden karşılaşmak üzere şimdilik vedalaştık.. Bu da böyle bir macera oldu benim için,

Yıl boyu kitaplarım vardı,müziklerim vardı yine hep başucumda,

Üzüldüm de çokça,içimi ezen buran burkan onca şey de oldu,
Düzelmesi için bozulması gereken şeyler oldu;telafi edilebilecek olanlar telafi edildi,gerisi de geride kaldı, yanımda getirmek istemiyorum onları kalsın kaldığı yerde,

Kendimce yaşadım bu seneyi,yine bana göre,biriktire biriktire,
Şimdi ise kalkıp bugün için hazırlanıyorum,kendime zaman veriyorum,yılın son gününe güzel bir başlangıç yapıyorum!

Herkesin gönlünce geçireceği yeni,umutlu,heyecanlı bir sene dileğiyle!


25 Aralık 2010 Cumartesi

iç-dış

içeridekiler ve dışarıdakiler.., hepimiz aynı lanetin içindeyiz. gittikçe paylaştıklarımızı en karanlığa indiriyoruz. sanki yalnızlık ve duyarsızlık bizi koruyacak. sanki küssek daha iyi olacak. on iki yıl daha oradasın. on iki yıl. dünyanın bile senin suçsuzluğunu ispatlayacak gücü yok. dudağımdaki kırmızı bağırıyor..; suçlu aslında o, çok suçlu. çünkü onu çok sevmiştim. çünkü biz o gün buluşacaktık, belki bana kahve yapacaktı. atilla,
bana kızma nolur.
hayatın suçu diye geçiştirdiğimiz bütün ihanetler biz değil miyiz?
sana anlatacak doğru dürüst bir gerçek ya da avutacak kadar güzel bir yalan bulamıyorum.

umay umay.

bu da güzel eşlik eder:tık tık

23 Aralık 2010 Perşembe

bu kadar



Bir kitap;okumayı en çok istediklerimden
Bir fincan çay;demlisinden 'demleme'sinden
Ev koltuğu,oda kokusu
Fonda edith piaf,gerisi sessizlik.
Ben istersem ses var ben istemezsem ses yok,
Ben istersem kalabalığım,istemezsem yalnızım..
Tek başıma,kendimce bir gün..

BİR GÜN!
SADECE BİR GÜNCÜK İÇİN BUNU İSTİYORUM,ÇOK İSTİYORUM...
ÇOK MU?


Artık dayanamıyorum çok fazla insanla bir arada yaşamaya...İsmini bile bilmediğim birilerinin her gün baştan aşağı incelemesine mesela,gözünü dikip bakmasına ya da herkesin her şey(im) hakkında bana söyleyecek lafı olmasına..SEN KİMSİN Kİ diyesim geliyor,kelimeler ağzımın içinde dolaşıyor,dilimin ucunda toparlayıp yutuyorum,'bunu en azından şimdilik' becerebiliyorum.
Evet genel itibariyle ben insanları seviyorum,değer veriyorum,hiç kimsenin saf kötü olduğuna doğuştan kötü olduğuna ya da her hareketini bir art niyetle yaptığına inanmiyorum.ASLA!Her insanın da yaradılışından ve yaradanından ötürü sevmeye değer olduğunu biliyorum.

Ama işte bu,bu farklı..Seçme şansın olmadığı biriyle aynı odada uyumak!Beş metrekare bir alanı paylaşmak..Ben zaten işime karışılmasından ezel ebet nefret ederim;18-24 yaş arası hatun kişilerde ise bu güdü tavan yapmış durumda!Kötülüğünden değil elbette bunu biliyorum,bir kısmı da samimiyetten onu da biliyorum ama hoşlanmıyorum işte...Perdeyi sıyırıp gökyüzüne bakmanın abes sayılmasından 'ay napıyosun kıh kıh'denmesinden hoşlanmıyorum.Olay bundan ibaret!
Deli de değilim ayrıca!

22 Aralık 2010 Çarşamba

gaf!

sen dur dur dur,
3 sene boyu envai çeşit sınava gir,
hepsini yapabildiğin seviyede ve en azından makul,daha kabul edilebilir şekilde yap sonra da gel en yapılmayacak sınavda gaf yap!
üstelik enn ennnn temel noktada!


kendimi tebrik ediyorum..aferin bana, kocaman hem de!
neye yanacağıma karar veremiyorum;günlerimi gecelerimi buna adamama mı, 46nın üzerinde bir saattir uyumuyor olmama mı, 'hah tamam oldu biliyorum artık'deyip de sınava girmeme mi, kağıdımın geri kalanının normal şartlarda (gaf yapmamış olsaydım) gayet düzgün olmasına mı,neye neye...

bir de oturup insanlara saatlerce konu anlattım,herkesin sorusunu cevaplayan vakur edalar falan, yani o kadar da hakimim olaya(!)...
basiretim mi bağlandı nedir??

ahhh ah!!!
kızım,sen adam olmazsın ya ne diyeyim daha!!

13 Aralık 2010 Pazartesi

hep o küçük kız!


veeee günün en anlamlı sözü;
''sen zaten küçüksün daha, bir sene okulu uzatsan hiç bir şey olmaz''diyen babamdan geldi.
yazık ama kıyamam; kendince teselli veriyor o da işte:)


kız babaları kızlarını hiç bir zaman büyütemezler değil mi??

11 Aralık 2010 Cumartesi

neymiş??

demek ki neymiş; o kadar çok istersen izmir'e bile kar yağarmış!!

sevinçliyim azizim:)

freddy'nin kabusu!

şu anki görüntümün yanında freddy'nin kabusu halt yemiştir eminim!!

kapatıcı desteği olmadan aynalara düşmanım bir süre daha!!kapatıcım benim biricik sevgilim!!
durumun vahametini tasvir etmeye çalışırsam:

kamburu çıkmış ve ağrıdan çatlayan bir sırt,
şişmiş parmaklar,
çökmüş bir yüz,
kapkara gözaltları,
fırlamış elmacık kemikleri,
hat safhada cilt bozuklukları..

yok şükürler olsun kaza hastalık falan değil

''OKUYOM BEN YAA!!'':))

ve iyi ki, iyi ki, iyi ki annemin beni görme ihtimali yok şu an!!gidene kadar da toparlanırım ben artık:)

8 Aralık 2010 Çarşamba

...

içimin ezildiğini hissediyorum,
içimin parçalandığını,kanadığını
sanki oluk oluk kan önce içime sonra ağzıma doldu okudukça..
en çok neye kızayım, en çok neye isyan edeyim, en çok neye ağlayayım karar veremedim..

''hamileyim vurma''demesine rağmen kasıklarına tekmeleri yemesine mi
''bu yaşta çocuk peydahladın ha''denip gülünmesine ve inadına tekmelenmesine mi
''devlet sana yardım edecek,kürtaj parasını ödeyecek merak etme''denmesine mi
yoksa bebeğini henüz kaybetmişken hala daha başkalarını düşünmek zorunda olmasına mı..

sanırım hepsine.. 
http://www.haberturk.com/gundem/haber/579131-sizin-istikrariniz-onun-bebegi

2 Aralık 2010 Perşembe

bak,sadece bak..

bakışlara inanırım en çok.
katkısız ve katışıksız olarak inandım,
inanmakta ne kadar haklı olduğuma inandım.
mutlu oldum,haklı çıkmam değil mutlu eden ama..


Baktı..
Sonra,
''Bu kadarcık bedeninde bunca şeyi nasıl taşıyabiliyorsun?'' dedi;

Sustum..Avuç içi kadar olan suratımı yere eğdim..
Konuşamam ki öyle rahat bunları..

Eğer içimde yer ettiyse bir şeyler,bilgim ilgim olan her konuda bülbül kesilen ben dut yemiş gibi oluyorum..
Açamıyorum kendimi kolay kolay;
Sevincimi bilen, mutluluğumu paylaşan ne kadar çoksa üzüntümü bilen paylaşan da o kadar azdır...içimi kazımam gerekir konuşabilmem için bunları..
'içimi döktüm' der ya bazıları,ne kadar da uzak..

HAMİŞ:Kendimce yaşamam,yaşam alanımı kendime ayırmam,kalbimi,içimi sadece en yakın hissettiklerime açmam,en en en özelimi gözlerden ve sözlerden uzak tutmaya çalışmam mesafe mi?
Bilemedim.. Mesafeli ve soğuk olma hitamlarıyla yargılanmaktayım zira..

28 Kasım 2010 Pazar

haftasonu güncesi/1

4 gündür aralıksız çalışıyorum,güzelim haftasonum da böylece geçip gitti.
peki şikayetim var mı;işte o tartışılır:))

yaklaşık yirmi gün sonra başıma gelecekleri gaaaayet iyi bildiğim için, ağzımda o kekremsi tat şimdiden oluşmaya başladığı için, zamanım da henüz varken, kanunlar, mevzuatlar,notlar ve kitaplar arasında boğulmaktan inanılmaz keyif alıyorum(!?) :))))



tabii bu arada filmler izleniyor,kitaplar okunuyor,yabancı dizilerimiz de takip ediliyor;o kadar da ölmedik canııım:))
bu haftaki favorilerim;film: the snow and the tiger
                                kitap:ağrı'nın derinliği-ece temelkuran
                                dizi:how i met your mother 6.sezon 10.bölüm(son bölüm)
                                      the big bang theory 4.sezon 7 ve 9. bölüm
upuzun ama aynı zamanda kısacık bir hafta yine beni bekler..

25 Kasım 2010 Perşembe

olur öyle

olur öyle bana bazı bazı,
durup bir çekilir, yenilenip değişip dönüşüp devam ederim.

hep tekdüze her şey dümdüz olsa,aynı yere aynı adımlarla sil baştan gidip gelecek olsam başka dünyaların farkında olmasam başka hayatlara dahil olmasam ne anlamı kalır ki geçen her günün yine bir tekrarını yaşayacaksam? 
her geçen gün günün hakkını vermek, yeni bir şey söylemek lazım
kendini tekrarlaya tekrarlaya yaş almak değil ezberini boza boza gün almak lazım.

ve farkındalık;sıradan gelen bir çok şeyin aslında ne denli eşsiz olduğunu,günlük telaşeler içinde kaybolmadan var olmayı öğreten.Daha da çok şey var öğrenilecek.

15 Kasım 2010 Pazartesi

on yıl

O'Nsuz ON yıl..

Rahat uyu yorgun demokrat

Hala anlaşılamıyorsun,hala siyasi propagandalara malzeme oluyorsun ya,işte bu kahrediyor en çok..

RAHAT UYU KOCA YÜREKLİ ADAM.

9 Kasım 2010 Salı

koş koş koş!

Koşuyoruz efendim.Nereye mi?
Muasır medeniyetler seviyesine!

Dört günde üç araştırma bir değerlendirme ödevi desem?
Bunun arasında kız gecesiyle sabahlamaca desem?
Üstüne de kısa film festivali desem?
Yeni kitapların hevesiyle elimdekileri bitirme azmi desem?
Haftanın ilk iki gününde toplamda 16 saat ders desem?
Düzenlenmeye çalışılan,ama sadece çalışılan ve başarıya ulaşılamamış not derleme desem?
Okuldan çıkıp bir de karınca yuvası misali kaynayan mağazalarda can hıraş bayram için bir şeyler bakmaca desem?
Son olarak hazırlanmış bir bavul,toplanmış bir oda ve koocamaaaaan bir oh desem!!! Zira MUTLUYUM:)))

Anlayacağınız Mirkelam gibi sürekli koşuyorum sokaklarda!!:)))
Geç kalmamak için okula,derse,bekletmemek için arkadaşlarıma,kaçırmamak için otobüse...

Şükür ki yorulmuyorum,yorulma kavramı yok bende;şöylesine yoğun ve fazlaca bedensel zihinsel faaliyetler içinde bulunduğum bir günde bile şu saatte gözlerim hala cin cin:)))

Yarın ise bu saatlerde çoktan anne kucağı, baba ocağı, sevgi yumağı olmuş olacağım:)))

HAMİŞ:Ece Temelkuran-Bütün Kadınların Kafası Karışıktır kitabı tarafımdan şiddetle beğenilmiş,Ece Temelkuran'a bir kez daha 'işte bu' denmiştir.

Athena;aferin çocuğum albümünüzü ailecek severek dinliyoruz.

11.İzmir Uluslararası Kısa Film festivalinden notlar ise;
Jour 0:Vincent Diderot,Bir heykeltraş saplantılı mekanik sesin makinaya benzeyen hayatına ritim verdiği kullanılmayan bir fabrikada yaşamaktadır.Bence 'Konuşmayan Filmler' bölümünde gösterilen en başarılardan biriydi.

Seppi Und Hias: Küçük bir alman köyünde arkadaş olan Türk çocuğu Yusuf (almanca Seppi) ile Alman çocuğu Hias'ın kültürel ve dini sınırları aşan arkadaşlıklarının neşeli öyküsü.32 dakikalık bir filmden sonra film süresi kadar da ardından gülümsetebilmek filmin bana göre en güzel yönüydü:)

Mukadderat:Tür itibariyle aşk filmi kategorisine girmesinin yanında kişilerin yaşamlarında verdikleri önemli kararları ve bu kararlardan kaynaklı dalgalanmaların geleceklerinde ne gibi sorunlara sebebiyet verebiliceğini kadın-erkek teması üzerinden anlatan kurmaca bir yapıt.

Son olarak ise Venus Vs Me..İyiydi.Oldukça iyidi.i;İzledikten sonra üzerine konuşmak değil sadece düşünmeyi tercih ettim;ve Marie ben seni çok sevdim:)

Not:Festival gazetesinden alıntılar yapılmıştır.

2 Kasım 2010 Salı

kasım

2 kasım 2010 salı 23.09 itibariyle içimin tınısı



bir nefes aldım kendime geldim ki

sonbahar,

evimin önünde hüngür hüngür ağlıyor.

1 Kasım 2010 Pazartesi

yollar

Yollar..Getirip götüren,kavuşturup da ayıran...
Gitmesi ne kadar heyecanlıysa dönmesi o kadar hüzünlü oluyor,
Hafiften bir burukluk,gögüste ağırlık..
Sıkıldım hep bir şeyleri özlemekten,hep bir tarafın yarım kalmasından..
Hiç tam ve tamam olamayacak mıyım?
Bavul topla-aç,topla-aç,topla-aç.

Yerleşik hayat özlemindeyim.

Köklerim havada sanki tuba ağacı gibi..
Hoş zaten ismim de tuba ağacının çiçekleri,dalları manasına gelmiyor mu;))
Hayat; ne garip:)

23 Ekim 2010 Cumartesi

bir sene..



Bir sene oldu bile..Nasıl olduğunu anlayamadan, 'nasıl olsa yine iyileşecek' diye düşünürken,hissederken...
Kaybettik onu;hayat hiç çekemedi onun güzel gülüşünü, ona meydan okuyan halini..
Tanrı ise razı gelmedi hastalığının ilerleyen seyirlerinde ortaya çıkacak etkileri yaşamasına...Güzel gözlerini kaybetme ihtimalini yaşatmak istemedi mesela..

Bir sene geçti..
Rahat uyu burcu;dualarım hep seninle..
Senin de son ana kadar dediğin üzere; 'sana sadece gülüyorum hayat'

20 Ekim 2010 Çarşamba

:))

geçeeeer geçer!
oh,bugün de geçti güzelce de geçti
şükür her şey yolunda
ne büyük yük kalktı üzerimden..
geçse bugün...
istemediğim şeyleri duyarsam diye de çok korkuyorum,tedirginim
ama öte yandan da bilmem gerekiyorsa bilmek zorundayım ki nerde durduğumu göreyim...
zor biliyor musun;çok zor....

18 Ekim 2010 Pazartesi

yağmur pıt pıt pıt..

erken biten ders,
yağmur,
pıtır pıtır,tıkır tıkır yağmur,
boş bir gün,
bir film,
kahve,
çikolata,
gazete:)
işte günümün mutluluk planı:))
yağmur;sen dışarda ben içerdeyken seni seviyorum yahu!!

Bu arada enteresan rüyalar görüyorum hayırlara hayırlara:))Anlamları,tefsirleri güzel umutlu..

Ee ben de zaten dünden umutlu;)))

15 Ekim 2010 Cuma

neden??


Ara sıra soruyorum kendime böyle, yaşadığım olaylar karşısında NEDEN diye..

Sanırım bazen iyi niyetimin kurbanı oluyorum..İnsanlara, çevremdekilere öncelikle insan olduğundan dolayı değer veriyorum,eğer birine de 'arkadaşım' diyorsam artık ona daha da değer vermeye başlıyorum.Arkasında hiç bir düşüncem olmadan,hesapsız..Tabi benim arka planda hiç bir düşüncem olmaması karşı tarafın da aynı dürüstlükte olmasını gerektirmiyor!Aslında teoride biliyorum bunu.Sorun pratikte uygulamak.YAPAMAM Kİ!
Benim meselem şu ki karşımdakini kendim gibi zannediyorum!Benim aklıma 40yıl düşünsem gelmez ya onun da gelmez zannediyorum.Sonra da bazen şaşkın ördek gibi kalakalıyorum işte!
Ama bunu,bu huyumu değiştiremem..Şüpheyle yaklaşırsam benim yüreğim kararır,güvensizliklerim baş gösterir.Her hareketin altından mana çıkaran/çıkarabilen bir yapım da yok.
Dikkatli olmam lazım belki biraz daha..
 
Kendime notumdur:1)Bir tuhaflık hissediyorsan; evet o işte bir bit yeniği vardır!
2)Kadın milletine bahşedilmiş 'SEZGİ' yeteneğini sakın bir daha yok sayma.
3)''Amaaaan yok artık hüsniye gibi kendi kendime kuruyorumdur kesin'' deme!

12 Ekim 2010 Salı



iyi düşünmeli
güzel şeyler düşünmeli bu kurşuni havaya inat içimde güneşler açmalı
evet evet tam da böyle olmalı.

HAMİŞ:Mutluluk;sıcacık dost evinde nescafe ve kakaolu kektir:)

10 Ekim 2010 Pazar

iyi ki de doğmuşum ben!


Evet dün benim doğum günümdü!
Bugün 21. yaşımın ilk gününü yaşıyorum ve mutluyum!Dünyaya geldiğim için,sahip olduklarım için mutluyum.Şükürler olsun..

Anlatmak, anlatmak ,yazmak,kayıt altına almak istiyorum.
Bir kaç kelimeyle özetlersem;
davet,süpriz,pasta,balonlar,duygu-tolga-meltem,alsancak,edith piaf,kahvebahane,vanilya,kahve,soğuk,polar,pelin,onlarca telefon,yüzlerce kutlama,iyi dilek,yüzlerce iyi yürek ve benim tarafımda binlerce teşekkür minnet şükran...

Günün dönmesinden itibaren başlayan 'ilk ben kutlamak istedim'li tebrikler,
Küçük kara balığım,
Sabah uyandığımda görmem için atılmış iki mesaj ki biri canım anneannemden biri  canımın içi annemden,
Birbirimize tamamen alıştığımız oda arkadaşımla kahvaltı keyfi,
Kapıma bırakılmış notlar,
Saatlerce süren hazırlığım(bu seferlik kendime izin verdim,kendime saatler verdim),
Ve Pelin...3-4 saatlik uykusuna rağmen bugün sade ve sadece benimlesin diyen Pelin:),
Hediyesi tam da arşivlik, tam da benlik, tam da nostajik; EDİTH PİAF kolleksiyon albümü!
Sonrası ver elini Alsancak,
Sevdiğimiz sokakların kokusunu aldık, kalabalığa karıştık birlikte kaç zaman sonra..
Telefonda ağzım kulaklarımda sokaklarda,
Kahvenin gerçekten bahane olduğu muhabbetinse şahane olduğu KahveBahane:))
Biri hariç her çeşidini deneyip de en çok seveceğim olacağını bilmediğim ama artık öğrendiğim vanilyalı kahvem,
Hayatımda geçirdiğim en soğuk doğumgünü,
Donmak üzere olmamıza rağmen inatla dışarda oturma isteği,
Bizde kalsın mııı,diye boyun büktüğümüz mekan polarları,
Fotoğraflardaki kırmızı burunlar,
Farkında olmadan tam da doğduğum saatte ve dakikada anneme açtığım telefon (demek ki o bağ anneyle çocuk arasında hiç kopmuyor),
Karşılıklı duygu seli:)),
Duygumun telefonu,
''Şimdi geç olur yarın gelsem''e şu dünyada tanıdığım en dürüst en saf ve en en kıvırmayı beceremeyen Duygusundan aldığım ''eeee,ama,ama,ama,yarın,ımmmm,mmm,şey şey yok yarın ,hah,şey yok yarın'' cevabı,
Hiç bir şeyi çakamayan saflarda bir doğumgünü kızının ''e iyi tamam o zaman geleyim ben''i,
Gittiğimde hallerideki tuhaflıktan bile hala daha bir şey anlayamamış olma,
Bir odanın rengarenk balonlarla dolu olması,
Doğumgünü pastam,
İzmir'deki manevi annemi Duygu,manevi babamı Tolga ilan edişim ve aile saadetimiz,
Hediyem,
Babamın geç telefonu ve ''senin için acı bir gün, artık hapı yuttun o yüzden ben geç arayayım dedim'' diye şirinlenerek kendini affettirmesi,
Ve dahası bol muhabbet,bol gülüş şamata
Sonrası Tolga'ya güle güle ve yaşasın kız gecesi:))

Sabahınaysa elinde akşamdan kalan balonlarıyla sokakta yürüyen,balonlarına bakıp da gülümseyen bir küçüksurat:)))

Yüzlerce kişi birden ''iyi ki doğdun'' dediyse bana, hakikaten iyi ki de doğmuşum ben:)) 

Hayatıma öyle ya da böyle giren dahil olan iz bırakan herkese her şeye sonsuz teşekkür..

Hayat;asıl sen hediyesin biliyorum hem de hediyenin en güzeli:)))

7 Ekim 2010 Perşembe

bir hafta/1


Bir haftayı daha devirdik.
Yaşasın HAFTASONU!!
Ha,tabi benim haftasonum perşembe akşamından başlıyor (iyi ki),o ayrı:)))

Yoğun,koşuşturmalarla dolu bir haftaydı.
Ve bu bana i-na-nıl-maz iyi geldi!Her zaman ki gibi.
Bir şeylerle meşgul olmak ve üretkenlik enerjimi son derece arttırıyor.
Çalışmak,okumak,öğrenmek,araştırmak,pıtır pıtır oraya pıtır pıtır buraya koşmak gibisi var mı:)))

Zaten ben genel olarak yorulmam, yani böyle bir özelliğim var, sadece boş oturacak olursam o yorar beni,düşüncelerim yorar,o kadar.Ama onun dışında misal; iki günde iki şehir yapıp üstüne de iki gece hiç uyumayıp o 48 saatin de hepsini İstanbul'u fethederek geçirmişiliğim,bir dahaki 24 saati de yine dolu dolu yaşamışlığım (tabi yanımdaki insancıkları da peşimden sürükleyip perişan ederek)vardır,hem de hiç yorulmadan!!Benim aşkım hayatla diyorum da kimse anlamıyor;)Hele bir de gezmek gezmek gezmek varsa ne yorulması canım!!!
Babamın bana dediği bir lafı vardır;'Gökte düğün var deseler merdiven dayayıp gideceksin.'diye olayın özü aslında bu:)))))

Okul da başladı,hatta ve hatta 3.haftayı bile bitirdik.Ne güzel,hep böyle aksan gitsen de bitsen;))
Dedim ya yoğunuz,okulda da yoğunuz ve artık işin en civcivli yerlerine geldiğimizi hissediyorum!1 ve 2 sanki ön hazırlıkmış gibi,temelmiş gibi.3 ve 4te de artık tabiri caizse 'işin esasına' giriyoruz.Olsun olsun iyidir bu da,hele ki sevdikten sonra:)Bana göre hukuk okumaya karar vermem hayatımdaki en doğru kararlardan biri.Hani şu an başka bir bölüm hakikaten düşünemiyorum,bölümümü çok severek okuyorum, mesleğimi de severek yapacağıma inanıyorum.
Neydi zaten; benim bir şeyle aramda sevgi varsa sevgim varsa orda ben gerçek ben olabiliyorum,her şeyimle, sevmiyorsam kendimi veremiyorum suret olarak kalıyorum,sadece konu mankeni olarak...

Sonuç olarak da; bütün malvarlığımı kitaplarıma ve kanunlarıma harcadığımdan ötürü de bir rahatım bir hafifledim ki sorma blogcum!İşin bu kısmını da bir seviyorum bir seviyorum!!!!Madden ve manen tükettin beni ey fakülte!

Ama yine de...
Helal olsun yaa:))))))

4 Ekim 2010 Pazartesi

>>>>


Günün jokeri: Murat Durmaz-yalnız şehir
Şiddetle tavsiye ederim
http://fizy.com/#s/1aic66

1 Ekim 2010 Cuma

med-cezir

medli,cezirliyim;belki de herkes gibi..

Gel-gitlerim oluyor işte arada.
Çoğunlukla dengede tutmaya çalışıyorum kendimi
Bazen başarıyor bazen yapamıyorum..

Ama şükür ki atlatıyorum;yine atlattım!
Şu bir kaç gün çok sancılı geçti,çok sıkıntılı,bunaltılı..
Okul başladı malum bu sene 3..Açıkçası ürkütücü de başladı.Onun gerginliği vardı üzerimde.
Üstüne bir de yurt halini görünce daha doğrusu görmek istediğim insanları,görmek istediğim havayı göremeyince kara bulutlar geldi de çöreklendi üzerime.
Son nokta ise Gülay ve Minenin kaldıkları odadan bir başkasının çıktığını gözlerimle görmem oldu..Yani biliyordum; o odayı boş tutacak halleri yoktu, elbette birileri gelecekti de işte...Aman fena oldum!

Dün geceden beri çok çok daha iyiyim;iyi de olmak istiyorum çok yorulup yıpranıyorum yoksa..
Eylül de bitti bak ekim geldi;sonra kasım aralık derken 2011 gelmiş sonra o da gitmiş....
Bir gel-git dönemimi de hayırlısıyla atlattığıma göre artık huzura kavuşabilirim:)

29 Eylül 2010 Çarşamba

ne bu?

haddinden fazla duygusalım çok etkileniyorum her şeyden minik minik bile olsa..
sevmiyorum hiç bu huyumu.
of...
neyse;müsait bir zamanda artık!

bu arada ''ayyy bunu da söylemek lazım yeaaa''deme bunu ya git söyle işte aaa ağzın yok mu!illa bir başkası söyleyecek bir başkası kendini ateşe atacak!ohh ne ala mualla!!hayret bir şey...

28 Eylül 2010 Salı

boş başlık.

Geldim.Ya da gittim.Bilemiyorum hangisi..
İçimde kavga edip duran seslerden de fenalık geldi iki gündür içime..Eilf Şafak- Siyah Süt'ü okumuş olanlar bilir bir kadın bünyesinde mücadele edip duran kendi parçalarını, içindeki minyatür kadıncıkları anlatmıştır hikayesiyle birlikte.Hı işte bunu burda anlatmamın sebebi benim de aynı bu şekilde içimde onlarca minyatür ben bulunması..
Mutluysak hep beraber mutluyuz onda bir problem yok amaaaa hele ki hayatımda kötü şeyler olsun,benim içim huzursuz olsun ya da mutsuz olayım bunlar tutuşurlar hummalı bir tartışmaya ve ardından muhtemelen bir kavgaya!Mesela onlardan bir kaçı;
-Bayan VİCDAN:O gün ders çalışmam gerekirken çalışmadım mı,okula gitmedim mi,bir şeyin acısını bir başkasından mı çıkardım,birilerine mi ters davrandım...Sürekli içimi kemirir, huzursuz eder de eder, her şeyi burnumdan getirir.Midem civarlarında yaşar; hatta dalga konusu olmuşluğu bile vardır vicdanımın midemde olmasına dair:)
-Bayan KOYVER GİTSİN:Aralarında sanırım en silik tip bu,sesi soluğu pek çıkmaz arada bi cesareti gelir ama sağolsun bayan vicdan,bayan mantık,bayan ahlak bir güzel paylayıp oturturlar yerine!
-Bayan MANTIK:Arada bir keyfime limon sıksa da severim iyidir mantık iyidir!
-Bayan MİSKİN:Genelde yağmurlu havalarda ortaya çıkar,paçamdan sürekli çekiştirip durur tek derdi uyumaktır amma ve lakin başarıya ulaştığı çok nadirdir!
-Bayan ENERJİ:İçlerinde en sevdiklerimden biridir ama küsüp gidince de bir süre hiç uğramaz,onsuz zaman kötü geçer.
-Bayan DEPRESİF:Git de bir daha gelme emi derim her zaman ama bu ara yamanmaya uğraşıyor bana!
.
.
.
Bu liste böylece uzayıp gider derdimi anlatabilmek açısından bir kaç örnekti.İşte efendim durum bundan ibaret.İki gündür de içimde korkunç bir kavga var.Seslerini kesebilmeyi ne çok isterdim..Biri der ne bu haller kızım kendine gel aaaa olmaz ki,öbürü ama ben çoook kötüyüm, çooook mutsuzum diye vızıl vızıl dolaşır(ki en uyuz olanıı da budur laf aramızda),bir başkası serinkanlılığa davet eder,diğeri mütemadiyen uyusak,hiç pijamalarımızı çıkarmasak hep küçücük olup kıvrılıp orda öööylece kalsak der..
Şaşırdım hangisine bakacağımı,hiç birine bakmıyorum.
Öyle de böyle de geçiyor işte.
Tamam mutsuzum
Tamam hiç istemiyorum
İçim dökülüyor sanki
Canım da çok yanıyor
Ama zorundalıklarım var
Mecburiyetlerim var
Yani ben buna MECBURUUUUUUM! Bu kadar.Nokta.

22 Eylül 2010 Çarşamba

ben bu sonbaharda...



Bir kaç gün sonra dönüş var bana,İzmir'e.
Artık 3. senem..Ama yine de o evden gidişin burukluğu on sene de geçse gitmez biliyorum.
Yeni bir dönem,
Yeni bir sınıf,
Yeni dersler,
Yeni bir oda arkadaşı,
Tabii haliyle yeni bir düzen..
Fark ettim de bu geçtiğim iki seneyi kendime bir düzen oturtturmadan aslında düzen kurmayı da istemeden geçirmişim.Bunun için kendimce sebeplerim vardı;
kök salmaktan korkuyordum,
yerleşmekten korkuyordum,
orada bir hayatım olmasından korkuyordum,çünkü takılı kalmaktan korkuyordum
hep sırt çantamı alıp 'eyvallah' deyip gidebilme noktasında tutmak istiyordum kendimi
göçebe olma tercihini yapmıştım,ama anladım ki göçebe olmak için 4 sene gibi bir zaman benim fıtratımdaki bir insan için çok fazlaymış..

Bu iki sene için geriye baktığımda;biriktirilmiş bir sürü anı,kalbini kazandığım çok değerli insanlar,içinde YAŞANMIŞ bir şehir,kalbimde içimde İZİ kalmış bir şehir,gezilip görülen yerler,yaşanan sevinçler,içten içe yaşadığım büyük acım,dökülen göz yaşlarım,gidişler gelişler,toplanmacalar yerleşmeceler........
Orda bir hayatım olmuş ben farkına bile varmadan.
Marketim,terzim,kuaförüm,büfem var...Sokakta yürürken selamlaştığım insanlar var artık,düşününce bu bile orda yaşadığımın, bir hayatım olduğunun göstergesi.

Evet; hiç istemedim gitmeyi,nasıl olduğunu bile anlamadan İstanbul'a gideceğim diye hazırlanırken birden bire bu çıkıverdi karşıma,birden bire İzmir'de buldum kendimi.Üstelik yapayalnız olduğum ve hiç bilmediğim, hiç alışık olmadığım, her şeyine yabancı olduğum,her şeyin farklı olduğu bir yerde..Ne kadar zor olduğunu anlatacak kelime yok,sıradan değildi çünkü hiçbir şey ya da sadece bu kadar terslik tek benim başıma gelirmiş gibi hissediyordum,sanki bütün dünya bana karşı ve dünyada da acı çeken tek insan benim..Böyle oluyor işte çaresizken.Bütün sevdiklerim benden uzakta;ailem en başta,sonra can dostlarım,canlarım ve canımın içi..Çoğu İstanbul'da ve bir arada..Tek ben İzmir'deyim..Kimsesiz gibi hissediyorum.Ozan yanımda olmaya çalıştıkça onun da canını yakıyordum çünkü benim de içimde yangın vardı;en sevdiğimden en yakınımdan çıkardım acısını.Hala çok üzülüyorum buna..Bir ara dostlarımla telefonda konuşmak bile beni çileden çıkartmaya yetiyordu;seni özledik demeleri,keşke sende burda olsaydın demeleri,bak bugün bunu yaptık demeleri...Sanki onların ne suçu varsa...Özlemeleri,beni yanlarında aramaları kabahatti işte, düşman kesiliyordum anında...
Hayatımı eve gidip gelme tarihleri ve Ozan'la görüşme tarihlerine göre düzenlemiştim bu zamanlar dışında yalnızca nefes alıyordum,yaşamak oydu benim için..

NEYSE...
Böyle böyle geçti zaman,bugüne geldim;yarısını bitirdim yarısı da bitecek.
Sonrası umuyorum,istiyorum ve dualar ediyorum ki istediğim gibi olacak.
Ama artık hayatı kaçırmak,ıskalamak istemiyorum.İki yıl daha boşa geçmesin;dört yıl acı çekip sadece diploma denen kağıt parçasıyla dönmeyeyim yerime..

İşte tam da bu nedenlerle bu sonbahar benim..Tıpır tıpır içime düşecek damlalar,içimi temizleyecek,kendime döndürecek,yağmurlarıyla yıkayacak,huzur verecek bu sonbahar bana.Oradaki hayatımın içinde yaşamaya gidiyorum.Kendime düzen kurmaya gidiyorum.Ama vakti geldiğinde terk edeceğim bir düzen..Değiştiremediğim ve değiştiremeyeceğim  şeyleri  kabullendim.Zorundaydım.Çok zor olsa da kabullendim ve beni asıl amacıma götüren yolda sakin sakin ilerliyorum,ilerleyeceğim.
Hayattan neyi beklediğimi,neyi istediğimi,kimi yanımda görmek istediğimi çok iyi biliyorum,kendimi nerde görmek istediğimi de biliyorum.Bunun için;
ÇALIŞIYORUM
EMEK VERİYORUM
SEVİYORUM
UĞRAŞIYORUM
DUA EDİYORUM....
Kısacesı elimden geleni yapmaya çalışıyorum gerisini teslim ediyorum..

Ve kaynağı tam bilinmemekle birlikte Hititlere ait olduğu iddia edilen bir duvar yazısı/duası:
Tanrım, Bana değiştirebileceğim şeyleri
değiştirmek için CESARET, Değiştiremeyeceğim şeyleri
kabul etmek için SABIR, ikisi arasındaki farkı bilmek için AKIL
ver.


Bu yazı bunu çoktan hak etmiş birine ithaf edilmiştir.Bu kadar açıkça yazabiliyorsam içimdekileri bu senin sayendedir.Her zamanki gibi çok şey borçluyum sana.

21 Eylül 2010 Salı

yine bir istanbul..

İstanbuldaydım...
Ah mine'l-aşk
Şehr'i şehir İstanbul..
Kavuşamadıkça daha çok alevlenen bir aşkla sevdiğim şehir
Bütün sevdiklerimi içinde yaşatan şehir
Her gün içinde adımın anıldığı
Her gün kulaklarımı çınlatan,beni özleyen ve benim özlediklerimin yaşadığı şehir..
Ve adalar..Büyükada.
Kediler ve martıları,
İstiklali ve sokak müzisyenleri,
İstanbul işte İstanbul.
BENİM YERİM dediğim yer.
Ve içinde dolu dolu yaşanan 3 gün;Ozan,Esinim,Ece,Burak,yeni tanıştığım Elif ve daha nicesiyle geçen RENGARENK bir zaman..
MUTLULUK!
ÖYLE DEĞİL Mİ??

12+1 DEV

Ah ne desem ne desem..İki haftadır heyecanı mutluluğu ayrı, dün gecekinin şoku sevinci süprizi derkeeen

GÖNÜLLERİMİZİN BİRİNCİSİ
DÜNYAMIZIN İKİNCİSİ

ASLANLARIMIZ 12 DEVİMİZ!
TEBRİKLER TEŞEKKÜRLER!

Ama teşekkür için bir başka insan evladı da var ki o da hepimizin bildiği üzere  BOGDAN TANJEVİÇ!
Kanser hastası..
Kemoterapi görüyor..
AMA

Türkiyesi için tedavisini yarım bırakıp milli takımın başına geliyor
Türkiye bana güveniyor diyor
Bu sadece basketbol değil diyor..
Ve bu kalbi dev adam ve bizim 12 dev adam bir tarih yazıyor...

TEŞEKKÜRLER EN BÜYÜĞÜNDEN SİZE!

3,3,3!!!

Evet efendim bugün kayıt işlemlerimi hallettim veeee
artık resmennnnn
3.sınıf öğrencisiyim!!
Ahh ah az kaldı sanki bitmesine..
Bir bitse,ah bir bitse
Ben İzmir'den kesin dönüş yapsam,
sonra dünyada en çok yaşamak istediğim yere yerleşsem,
sonracığıma prestijli bir hukuk bürosunda da staja başlasam....
Uzar da gider bu hayaller:))))
İnanıyorum inanıyorum olacak zamanla hepsi:)
Bir de beklemeyi öğrensem....

11 Eylül 2010 Cumartesi

sadece içimden geldi..

güneşin aynasında ben
bende bir düş
düşte bir çocuk
çocukta yol
yolda toz
tozda avuç
avuçda kader...

Der gider de bu güzel şarkı,bu kızcağız yine uykusuzlarda!

Bayram;evet güzel
Ama,
Her zaman ki gibi değil
EKSİK sanki..
Yavan gibi..

Ne ki eksik??Bilemedim bak.Ya da bildim de kendime söyleyemedim,karın boşluğumda yankılansa da inatla kelimeye dökmüyorum işte ne olmuş??
Fazlaca hassasım dünden beri.Tamam konuşuyor, gülüyor, süslenip insan içine çıkıyorum ama incecik bir şey işte varlığını hep hatırlatıyor.Ama üstü örtük.Tam da yapmak istediğim gibi;gün ışığından uzak,yüzeyden uzak..

9 Eylül 2010 Perşembe

iyi bayramlaaaaaarrr!



Sevgili blokçum seninle ilk bayramımız bu:)
Bayramları kim sevmez ki:))Hele ben ben ben!!
Sabah olacak;kapıya pıtır pıtır afacanlar doluşacak, koca ağızlarını aça aça iyi bayyamlayyyyy!! diyecekler biraz da şirinlenecekler,uzattığım kaseye merakla bakacaklar sonraaaa avuç avuç avuç:))))
Aile boyu kahvaltı,devamında büyükleri ziyaret, bu sefer sülale boyu yemekler,'tatlıyla aram gerçekten yok' feryatlarıma rağmen yemek zorunda olduğum baklavalar,topuklularım üzerinde durma çabalarım,komşular ve çocuklar..
Bayram deyince yaşını başını almış insanlarla çocuklar olur hep zihnimdeki resimde,bayram onlarsız olmaz ya da sadece onlara gelir gibi..Aslında bir yerde de doğru;ziyaret bekleyen, hürmet bekleyen tontonlarımızla,günün özelliğinden dolayı azıcık şımarmış ve rengarenk giyinmiş çocuklar olmadan bayram olur mu hiç ASLAAAA:))))
Kaç yaşıma geldim hala daha bu arife geceleri ertesi gün giyeceğim ayakkabıları odama koymadan son bir kez onlara bakmadan uyumam,bu kadar yani:))Bu tatları hiç kaybetmemeyi diliyorum ömrüm oldukça hep böyle bayramlar olsun istiyorum.Bayramlar tatil değil,Çeşme'ye Antalya'ya gidip tatil köyünde konaklamak değil bana göre.Bayram bayramdır o kadar.Nokta.

Sadece son gününü sevmem bayramların;güzel şeylerin, sevdiğimiz şeylerin sonunu sever miyiz zaten hiç:))

HERKESE BONBON ŞEKERİ TADINDA BAYRAMLAR DİLERİM!!

8 Eylül 2010 Çarşamba

:(((

of of of!!!!
Tam da ne güzel Esinimle vakit geçirmiş geceyi de içime çekip eve gelmiştim,keyifli bir şeyler tıkırdatacaktım kiiiii....

Sanırım yani çok büyük bir ihtimalle oryantasyon eğitimini kaçıracağım için bu sene Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfında etkinliklere giremeyeceğim:((((
Of ama ya ben 2 hafta boyunca 4 haftasonumu bunun için  kullandım eğitimlerine girdim ve gçnüllü oldum şimdi bu neyin nesi her sene yeni bir şeyler çıkıyor:(
Ben etkinliğe girmek istiyorum,yine o çocuklarla bir şeyler paylaşabilmek onlara yeni şeyler katabilmek istiyorum.
Yok mudur bunun bir yolu..
Okulum açılmıyor o tarihte ne yapabilirim iki saatlik bi konferans için de iki hafta erken gidemem ya...

6 Eylül 2010 Pazartesi

U2!!



U2 Türkiye sınırları içinde üstelik bana 3-4 saatlik mesafede ve ve ve ben evimde kös kös oturmaktayım!
Adaletin bu mu dünyaaa!!!
Dünya gözüyle bi göreydim bi izleyip dinleyeydim...Aaaaah ah!

Böyle bir fırsat bir daha da gelmez ki..
Napalım artık ben kendi çapımda vertigo'dur elevation'dur dinleyeyim artık..

5 Eylül 2010 Pazar

oo la la la!


içimden taşan bir enerji!
Güzel bir gün
Daha da önemlisi mutlu ve çok huzurlu olduğum bir gün..

Bazen,tek bir söz bile değil tek bir suskunluk,tek bir nefes alış bile her şeyi ayrıntısıyla anlatıyor ve iyi ki de anlatıyor..
Sabır sabır dedim hala daha diyorum.Henüz daha hiçbir şeyin vakti gelmedi dolayısıyla da düzelmedi.

Ama yine de yine de yine de:)))
Ateşime su..

HAHAAAAY HAYAT ÇOK ZOR:)))))

1 Eylül 2010 Çarşamba

Sonbahaaaaar!

Ben kiiii yaz insanı
Ben kiii güneş aşığı
Ve
Ben ki hep sıcak sıcak sıcak olsun isteyen..
Bu yaz ezber bozuldu!

Hayatımda ilk defa, evet eminim ilk defa, havanın serinlediğine inanılmaz sevindim!
Ne kadar da susamış,kavrulmuş,yanmışım!
Hele ki o yağmurun kokusu..İzmir beni yağmurdan bile soğutmuştu;haftalarca dinmeyen sağanakları yüzünden ama bu 3-4 ay özletmiş bana yine yağmuru:))
Yaşasın sonbahar!

Hava durumu tadında yazımdan sonraaaaa söylemek istiyorum ki;
iyi oluyorum,zamanla daha da iyi olacak bunu hissediyorum(en azından hissetmek istiyorum)
Zaman demiştim,silmek için değil üzerini örtmek için.
Ama bu da geçici,her şey yoluna girecek umarım.
Bu da böyle geçmesi gereken bir zaman dilimi;hayatımın böylesi iki yılı ve bundan sonraki öylesi iki yılı..
Sonrası ferah olsun
Sonrası aydınlık
Umutlu..
Lütfen..

31 Ağustos 2010 Salı

naftalin kokusu..



Dedemin evi,
Nesillerin, kuşakların evi...
Türlü yaşanmışlıklar;bazı bazı sevinçler bazı bazı üzüntüler..
Şimdilerde inceden hüzünlü bir ev;koltuklarında beyaz çarşaflar serili,dolapları kilitli,kapıları kapalı,naftalin kokulu....

Yine ordaydım bugün,benim gözümde 'köşk' olan ama artık yalnızlık kokan o soylu ve zarif evde..
Böyle evlere içinde yaşamak yakışıyor, kapısını kilitleyip terk etmek değil.

30 Ağustos 2010 Pazartesi

30 ağustos

Bayramımız;zafer bayramımız kutlu olsun.
Şükranla ve aşkla ATAM...

29 Ağustos 2010 Pazar


Ne kadar karışık ve aslında ne kadar basit.
Ne kadar zor ama ne kadar da zahmetsiz.

Bazen sadece beklemek gerekir,gerekiyor da...

Ama ben hiç sevmem ki beklemeyi..Belki de beklemeyi öğrenmem için gerekli olan buydu.Yine de bu kadar zor olmasaydı be..
Ve keşke umutlu bir insan olarak kalabilseydim,kaybetmeseydim..
Gerçi yanmadan da pişilmez ki...Ne yaman çelişki..Öğrenecek çoook şey var çok..

28 Ağustos 2010 Cumartesi

senden,benden,bizden/1

Demiştim ya kitaplarımla mutlu mesut zaman geçiriyorum diye dün gece/sabah 5e kadar elimden Ahmet Ümit'in Kukla'sını bırakamadım.Sonunu 50.sayfalardan itibaren tahmin etmeme rağmen yine de merak işte:))Gerçekten sürükleyici bir kitap.
Ama en azından bir süre polisiye türünde, gerilim türünde okumamaya karar verdim.Niye de derseniz; zaten oldum olası kuşkucu bir hatun kişiyim,anında olayları nerden nereye bağladığıma ben bile bazen şaşırırım, üstüne de bu tarz kitaplar okuyunca hayal gücümün sınırlarını oldukça zorluyor,yavaşça bir paranoyaya doğru sürükleniyorum:)))Bu sebepten şimdilik uzak durmayı tercih ediyorum:)

Bunların dışında elim oyalansın, kafam azıcık başka yerlerde olsun diye evde kendi kendime çıkardığım bütün işleri bitirdim ama öyle az uz şeyler de değildi.'İş olsun torba dolsun' mantığıyla koskoca evi ayağa kaldırdım,yeri değişmeyen bir şeyler kaldı mı çok merak ediyorum:))Ama iyi de geldi açıkçası 3-4 gün kadar yorgunluktan başka hiç bir şey hissetmeye ve düşünmeye mecalim kalmadı, uyku problemime bile iyi geldi diyebilirim serildiğim yerde uyumaya başlıyordum çünkü:))Bir tanesi hariç rüyalarımda bile bariz bir rahatlama oldu ki çoğu zaman çok bunaltır beni rüyalarım hatta bir gecede gördüklerimden iki sezon dizi bile çıkartabilirim o kadar da iddialıyım yani:)))
Bugün de geç kalmış bir iftar buluşması beni bekler:))Lisedeyken her ramazan mutlaka dışarda topluca bir iftar yapardık, en az yirmi-otuz kişi olurduk;yatılılar, gündüzlüler, sayısal, tm, dil;çok da samimi olmamıza gerek yoktu aynı sofrada oturabilmemiz için,bazılarımızın arasında husumet bile olsa birlikte olmaktı işte asıl niyet.....Bugün ise 4 kişiyiz....Sadece 4! İçim buruluyor hafiften..Bu kadar kaldık işte..Yani elbette çok yakın görüştüğüm başka arkadaşlarım, dostlarım var;liseden ya da daha öncesinden daha sonrasından,ama bu sefer bu kadar toplanabildik, herkes bir yerlerde kendi hayatının içinde, peşinde...Yine omuz omuzayız ama ne yazık ki her zaman yanyana olamıyoruz..Belki de olması gereken bu bilemiyorum..
Ve iyi ki diyorum; iyi ki gerçek dostlarla geçirilen zamanın tadını biliyorum.
Şükürler olsun ki bunları yaşayabileceğim düzgün insanlar çıktı karşıma,çürük elmaları umursamadığımı da söylemiştim zaten:)))

Bu arada günün en anlamlı sözcükleri;

Ben yaşadıklarımın hiçbirini unutmam.
Ama evet ! Yeri gelir susarım.
Canımı çok yakan şeyler olur ama yinede susarım, tükenirim.
Buna izin de veririm aslında.. Salaklığımdan mı? Hayır!
Ben kimseye ''GİT'' de demem, diyemem.
O kişi vazgeçilmez olduğundan mı? Hayır.
Ona o kadar şeye rağmen, o kadar değer veririm ki, hergün yaptıklarına utansın diye.
Ama bir gün öyle bir giderim ki;
Kaybedeceğim hiçbir şey olmaz!

SUNAY AKIN


Sunay akın her zaman ki gibi yine yazmış,yazmış...Hani denir ya gönül teline dokunmak diye, işte Sunay Akın'ın yazdığı hemen her şey içimde bir şeyleri titretir, yerinden oynatır, olmadı burnumun direğini sızlatır,hep olur ;şimdi olduğu gibi..

27 Ağustos 2010 Cuma

Zaman Yolcusunun Karısı/Time Traveler's Wife


Aslında niyetim kitabını okumaktı ama ben daha düşünme taşınma ve elimdeki kitapları bitirme aşamasındaydım kiiiii filmin dvd afişini gördüm; açıkçası okumak yerine izlemek (her ne kadar uyarlama filmleri genelde beğenmesem de) daha cazip geldi.

Kitabını bilemiyorum ama film ı ıhh olmamış; bir şeyler eksik.Duygusal bir film evet ama denge pek tutmamış,derinliği anlatılamamış açıkçası çok daha etkili olabilirdi yapılabilirdi ama yavan oldukça yavan..Demek istediğim, hiç bir zaman duygusal film dendiğinde tercihim vıcık vıcık, yapış yapış duygu seli içinde yüzen insancıkların (Bkz:kent-ülker bayram reklamları) öyküsünü izlemek değildir.Ama bu kadar yüzeysellik de bana göre öykünün etkileyiciliğini ortadan kaldırıyor.
Sözün özü;
benim naçizane fikrim, beğenmedim efendim...

22 Ağustos 2010 Pazar

Son zamanlarda dişe dokunur bir şeyler yaz(a)madığımın farkındayım.
Ama az kaldı,az :)) Beni mutlu eden küçük şeylere vakit ayırıyorum,bol bol okuyup filmler izliyorum ve ve ve lost'u bitirmeme 2 evet tam 2 bölüm kaldı!Resmen gıdım gıdım izliyordum bitmesin diye:))Şimdi de final bölümünü izlemesem de 6.sezonu baştan mı izlesem diyorum:))))


Yazın son demleri de...Ne bileyim inceden bir hüzün..Ama olsun :)

20 Ağustos 2010 Cuma

blog başlığı mevzusu:)

Kaç başlık gördü bu blok kaaaç:))
Ama artık bu son en azından şimdilik bu son deardiary artık ve uzun süreli:))

gözyaşııımm ühü ühü!

Kardeşceğizimi göz doktoruna götürdüm bugün;dün çok korkuttu sıpa!!!
Yüzünü temizlediği el yapımı sabunu vardı onu kaçırdı gözüne gece gece sonra güzelim gözü kanlandı kızardı ve dahası şişti!Evet buna da şahit oldum göz kapağı falan değil gözünün kendisi şişti...
Bügün de düştük yollara gittik doktora solüsyon vs verdi ben de gitmişken göz yorgunluğumu sorayım dedim yanma hissini muayene etti ve Gözyaşım Kurumuş!!Bunu da becermişim yani göz yaşımı kurutmayı da...Ne diyeyim gözümü bile kurutu yani pes:))

16 Ağustos 2010 Pazartesi

serzeniş....

Bir kaç gündür yapacak bir işim olmadığı için evde pineklemelerdeydim.
Haliyle televizyonla fazlaca haşır neşir olmacalar, internetten her gazeteyi okumacalar derkeeeennn.....Nedir bu hal yahu??Mütemadiyen her gece bütün haber kanallarında yapılan tartışma(!) programlarının tartışamama programları haline dönüşmesi bir yana(zaten hiç bir zaman tartışmayı beceremedik) her gece ekranda aynı yazı TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR? Götüremedik gitti ya bir türlü.... Haberler desem onların da aşağı kalır yanı yok ki..Hani bu bir referandum turuydu??Boy ölçüşmeler, kafatası polemikleri...Ana gündem anayasa olmalıyken anayasanın önüne geçen laf dalaşı....Sandık başına gidenlerin eminim ki yüzde 90ı bir anayasayı oylamayacaklar!RECEP BEY'i ya da MEMUR KEMAL BEY'i oylayacaklar ve biz de o anayasayı alacağız güle güle(!) kullanacağız hem de evet çıktığı anda siyasetin bir uzantısı olan,bağımsızlığı kağıt üzerinde bile kalmamış yepyeni gıcır gıcır(!) bir yargı sistemiyle...

HAYIR lı olsun efendim....

15 Ağustos 2010 Pazar

tamam!

Tamam gerçekten tamam artık yeter.

Kendime kendim sınır çekmem,dur demem lazım artık yoksa bu gamlı baykuş halinin geçeceği yok ve gitgide her şeyi salıyorum; saldıkça umutsuzluk, isteksizlik, saçma saçma haller ve battıkça batarsın ya işte aynen öyle bir durum...Ama yeter artık dipse dip işte tamam gördüm bunu da şimdi silkelenmem lazım bu sefer bu kesin kararım,kesin.Şimdi geçmezse, ben şimdi kurtulamazsam bundan daha da kurtulamam;senelerim bunu içinde debelenmek, kendimi kandırmak, oyalamak, hayatımdan kendi kendime çalmakla geçer...

Bunu anlayacak kadar tanıyorum kendimi,biliyorum

Kafamda döndürüp durduğum düşüncelerden uzaklaşabilmeyi ne kadar isterdim.Aklımdan baloncuk baloncuk yükselen düşünceleri bir süre için durdurabilmek...

Yarının bügünden farklı olması gerek bunu da ancak ben yapabilirim.
Ne kadar bencil bir yazı oldu BEN ve KENDİMle dolu..Bu da böyle olsun ne yapalım...Benden ben çıkarsa geride bir şey kalmayacağına göre o BENi kendine getirmek de benim işim.Bir başkası dağıtmış olabilir parçaları ama toplayabilecek tek kişi benim..

Mutlak yalnızlık bundan başka ne olabilir ki?Kim inkar edebilir tek olduğunu?

8 Ağustos 2010 Pazar

başlık bulamıyorum???

Evime döneceğim bir kaç güne kadar.Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var ramazana da çeyrek kaldı biraz kendimi dinleme zamanı,düşünme biraz kendimi akışa bırakma zamanı.Ramazanları seviyorum;bu sene ve daha uzun seneler oldukça zor geçecek ama her zaman iyi geliyor bana;sakinleşiyorum..Tabi enerjimi dengeli kullanmak zorunda olmak da beni sakinleştiriyor olabilir ama ben bunu ramazanın manevi yoğunluğuna yoruyorum:))

Neyse bugünlük yazasım bu kadar artık eve gidince...

5 Ağustos 2010 Perşembe

evet!


Güneş tekrar doğuyor;az kaldı.

3 Ağustos 2010 Salı

..

uyusam geçer mi??

1 Ağustos 2010 Pazar

...

yazacak hiçbir şeyim yok çünkü hiçbir şey yapmıyorum sadece zaman geçiriyorum hatta geçsin diye zamanın gözünün içine bakıyorum.Ama yazmak geliyor içimden yazacak bir şey olmamasına rağmen.Defterimi de evde unutmuşum,hoş yanımda olsa ne yazar..
Konuşmak bile bir külfet geliyor artık.Günlerdir Neşe'yle bile konuşmadım içimden gelmiyor ağzımı açmak.
Dün alışveriş merkezi gezdik kardeşimle beraber, bir kaç parça bir şey de aldım o bile keyif vermedi.Mutlu olamıyorum bu korkunç bir şey!!

Ne güzel varlığını unutturmuştu bu hastalık da!Ama kötü gün meraklısıymış belli oldu..İlaç almadan kalkamıyorum, ilaç da bütün bünyemi mahvediyor geldi mi gelir ya üst üste;kötü enerji kötü enerjiyi çekiyor biliyorum ama inan dahasına halim yok.Hep iyi olmak zorunda değilim ya biraz da böyle gitsin bakalım.

Zaman kaybediyorum, hayatımdan çalıyorum ama karşı çıkamıyorum buna bak işte dört göz beklediğim yaz tatilim bitiyor işte kendi kendime gavur ettim tatilimi de...2010 bana yaramadı sevmedim işte ben bu seneyi hem de hiç sevemedim yordu üzdü çok çok...Ertelediğimi fark ettim çoğu şeyi;kötü konularda özellikle,kaçıyorum galiba erteleyerek kurtulabileceğimi düşünüyorum.Yapmayacağım bunu canım yanacaksa yanacak o an daha da büyümeden.

Ne koyverebiliyorum her şeyi ne de tutabiliyorum öööyyylee arada salak bir haller.Kendime fazla geliyorum çoğu zaman, kendime tahammül edemiyorum.

29 Temmuz 2010 Perşembe

..

yapamıyorum, olmuyor.

bu halimi hiç sevmiyorum,sevilecek bi halim de yok ya neyse...

of,geçmeli ama geçmesi lazım..

uyuyan güzele nasıl da özeniyorum..Bir uyusam, uyandığımda zaman geçmiş olsa iki üç yıl geçse her şey geçse..

27 Temmuz 2010 Salı

ooooyyy oy!

Demiştim ben ama 'Yolculuğum Geldi' diye:)))Bursa'ya geldim ama fazla bir yerlere uzaklaşamadım..Dedem yine formunda Allahımmmmm kanser edecek beni 7/24 manasız soruları sorup duruyor hayır kendimden geçtim onun beynine vallahi yazık oluyor;sürekli kur kur düşün düşün oy!

Dün akşam geldim 9a doğru ama açlıktan ölüyorum yaşamdaki tek amacım o an yemek yemek ve ve ve ağzıma 20 dilim patlıcan kızartmasını nasıl sığdırabilirim diye düşünürken ve sığdırmaya çalışırken dedemin bana sorduğu en manalı soru şu ki:
-Geldiğin belediye otobüsünde ayakta insan var mıydı??
Çılgınca bir hızla patlıcanları mideye indirmeye çalışan bir Tuğçe ise sorunun manasızlığından beyni dönmüş ağzının dolu olduğunu bile unutmuş:
-Ha?Hı?Ho?
-Otobüs diyorum,ayakta insan var mıydı??
-Yooooktu.....

Ya ayakta insan olsa napacaksın yer mi vereceksin ne yani bu oyyy içime darallar bastı yeminle!!!Hayır bi de düşününce çok komik şeyler bunlar:))Ama dedem işte hala öğrenemedi benim yanıma aç olduğum vakitlerde yaklaşılmaması gerektiğini:))

25 Temmuz 2010 Pazar

buika!


http://www.dailymotion.com/video/xcyr1i_buika-no-habra-nadie-en-el-mundo_music

buika,ateşin kızı!Bana sen lazımmışsın!

...


Mutsuzluktan ölüyorum resmen.AAAAUUUUÜÜÜHHHOOOOO diye uluya uluya ağlayasım var,yine hastayım zaten;gözlerim burnum..Ben yapıyorum işte, fotoğraftaki gibi kalemimle ben çiziyorum onu ama yine de engel olamıyorum çizmeye..Birden bir sinirlendim ettim sonra da bu hal işte ama dediğim gibi mutsuzluğun dibine vurdum!Ağız dolusu bi küfür edesim var, her kelimenin başına laaaayynnn koyup da konuşasım var!!Nasıl huysuzum anlatamam, kendime zor tahammül ediyorum.Annemle babama azıcık bulaşayım dedim çok işimiz var deyip evden koşar adım uzaklaştılar sataşamadım da:)))

Naaapsam naapsam diye düşünürken bir hamak alıp sallanmak fikri geldi aklıma ilkin sonra 'özgün ol kızım' dedim!Sitenin bahçesindeki minik sevimli yavru kedilerden birini evlat mı edinsem dedim annemin sesi uğultu halinde beynimde yankılandı vazgeçtim..Hem ne hakkım var canım küçücük hayvanı annesinden kardeşlerinden ayırıp eve hapsetmeye!Su kaplumbağası alayım dedim o da çok teferruatlı her şeyi iyi güzel de ben onu her seferinde yurda nasıl götürüp getireceğim koca akvaryum..Hazır evde fanus da varken japon balığı alayım, ne zamandır beslemiyordum dedim, internetten araştırdım meğersem fanusta balık bakılmazmış!!!!Yıllar yılı bakmıştım ben ama gayet de sağlıklı ve mutlulardı benim balıklarım!Bilemedim valla okuduklarımdan çok etkilendim 'acı çeken balıklar' teması, vicdan yaptım...
Kaktüs alıp ona bakayım bari!Bir şeyleri sahiplenmeye ve onunla ilgilenmeye ihtiyacım var benim.Kaktüsümün dikenlerini sayıp 'aaaa dün 102ydi bak bugün 105 olmuş,büyüyor yavrum' gibi şeyler demem lazım:))

Menekşem var aslında 'minik' adı ama bakamıyorum ona elim gitmiyor sanki ellersem dokunursam ölecek gibi geliyor,yaklaşamıyorum.Kendi kendime böyle kuruyorum işte dokunursam ölecekmiş falan da filan!

Kitap yazayım bile dedim bu sabah ne yazacaksam artık:)Sonra seramik yapayım dedim sonra resim yapayım dedim en son kitap okumaya devam etme kararı aldım:)))Özene bezene çektiğim fotoğraflarım vardı düzenlenecek klasörlenecek onları da ayırdım,köşelerine adımı iliştirdim o iş de bitti,kitabımı (imparator çay bahçesi)da bitirdim hatta Shakespeare'in Macbeth'e de başladım o da biter her halde bugün.Dün Çağan Irmak'ın Karanlıktakiler filmini izledim;hikayesi hoştu ama beni alıp da götüren bir filim değildi.Bugün de Ulak'ı izlemeyi düşünüyorum bakalım fantastik bir kurguya benziyor meraktayım o sebepten.

Yine bir yere gidesim var fazla kalamıyorum bu aralar gittiğim yerlerde.Hiç bir yerde uzun kalmak oraya yerleşmek istemiyorum.Sanki bir yerde uzun kalırsam bir daha çıkamayacakmışım gibi geliyor.Dedim ya bir TUHAFIM işte...

23 Temmuz 2010 Cuma

ziyaret vakti..

Çok zaman geçti üzerinden,geleceğim dedim gidemedim,yapamadım işte..Beni görünce daha kötü oluyor gibi düşündüm kendimce.Ekim,kasım,aralık,ocak......geçti aylar temmuzu da devirmek üzereyiz.Artık zamanıdır diyorum/diyoruz zaten bizi beklemiş hep..

Kimden mi bahsediyorum;Burcumuzun annesi Güler Teyze..
Gidemedim,Gidemedik işte..Bir kere kararlıydım gitmeye yarı yoldan geri döndüm boğazım düğümlü..En başta hep gittiğimde 'kızıma sarılamıyorum sana sarılayıp'deyip fenalaştıkça zarar verdiğimi düşündüm ona, acısını tazelediğimi düşündüm..Bu acı hep taze kalacak ama onu da fark ettim sonra.
Bugün gideceğiz Esin ve Neşe'yle birlikte..
İçim yanıyor işte ne yapayım;boğazım yine düğüm düğüm gözlerim dolu dolu..

burcu;özlüyoruz biz seni hep..Ama sen rahat uyu..

21 Temmuz 2010 Çarşamba

kaplumbağa tuce:))))



Bu yaz tatilimi istediğim gibi geçiriyorum!
Sırt çantamı dolduruyorum istikamet içimden neresi gelirse:)))
İzmir'den Bilecik'e döndüm ordan Eskişehir'e gittim sonra bir İstanbul yaptım yine İzmir'e gittim dönüşte Bursa'da kaldım Mudanya ve Kurşunlu'ya gittim ve şimdi yine kürkçü dükkanında Bilecik'teyim:)))bir kaç gün sonra belki yine Bursa:)))Ah Bursa da demişken Kurşunlu gününde Gülay Anneannemdeydik; teyzem, Irmak ve Berru!!İnanılmazlar,can yahu can:))))Aslında Ramazan da gelmeden daha Bursa'da gezmek istediğim yerler var mesela Cumalıkızık:))
Gezgin ruh iş başında:)
Bilecik'e dönmemin sebebi de tamamen duygusal;tatil içindeki koşturmam yüzünden bazı arkadaşlarımla görüşemedim zaman ayıramadım ve bir de ozanın doğumgününü dünden kutladık o sebepten burdayım:)
Yine hızlı ve bir o kadar güzel bir hafta.
Pazartesi geldim hemmmeeennn bir alışveriş faslı ve NEŞEM bizde hemde baldan tatlı yatılı kalmada:)))
Salı yani dün Ozan geldi Mersin'e gitmeden uğradı yarın olan doğumgününü dünden kutladık:)20'si bitti koca çocuğun:))
Bugünse sabah kahvaltıya misafirimiz vardı,misafiri zaten çok severim hele bir de kahvaltı olunca ve çok çok sevdiğim değerli bir teyzem, annemin manevi ablası, sıdıka teyzem oluncaaaaaa oh ne ala muallaa:)))Akşam üstü de artık Alperen'le buluşmalıyım yoksa beni kesecek artık kaçıncıya erteliyorum ama sever işte beni yaaazzzzzıık:))))
Okunası kitaplarım izlenesi filimlerim var sıra biraz da onlarda!

20 Temmuz 2010 Salı

ben geldiiiim!!




işte geldim burdayım!ara dönem blogumdaki(evet bir bunalım blogum vardı itiraf ediyorum!) yazıları da aldım buraya tamam artık:))

istemiyorum!(3 temmuz)

ağlamak istemiyorum ağlamayacaktım da ama sen bozdun kuralı..Hayır suçlamıyorum küçücük bir kelime nasıl suç olsun...AZ AZ AZ AZ AZ AZ AZ.....Kafamın içinde yankılanıyor baloncuk halinde havalanıp kafatasıma yakın bi yerde GÜMMM diye patlıyor ve her yere saçılıyor:
AZ
AZI
AZA
AZDA
AZDAN

AZ
AZALMAK
AZALMAK
AZALMAK
AZALDI
AZALDI
AZALIYOR
AZALIYOR.....

SONRA NE GELİYOR????

B

BİT
BİTT
BİTT..

ben hani sağlam tutacaktım kendimi,hani her şey bir anda terse dönerdi değişebilrdi hani hani hani....AAAA BAK KUŞ UÇTU!

2 TEMMUZ 1993



Böyle bir utancı hiç unutmayacaksın Türkiye!

KOVA KALECİ         

Yedi kova su yeterliydi
sıvas'taki ateşi söndürmek için
oysa her biri
devlet dairesindeki kovaların
üstüne yazılı
altı harfli bir sözcüktü yangın

Yedinci kova
taşar engellenemez biçimde
çünkü emekçilerin
alın teriyle doludur
işte bu yüzden
sinek ölüleri yüzemez üstünde

Futbol takımında mahallenin
kova kaleciydi lakabım
ilk kez sevinecektim buna
ama yalnızca
avuçlarıma alabildiğim suyu
bir kova gibi sıvas'a taşıyamadım

G harfi boştur yangın kovalarının
ki ortaya çıkar
dolu olanları okununca
madımak oteli'nin merdivenlerinde
kurtulmayı bekleyenler için
verilen karar: Yan ın

Ve başında anladım ki bir kuyunun
ipin ucunda
derinlerdeki suya uzanan
birer kova gibidirler
yangınları söndürmek isteyen
darağacına asılı devrimciler
   SUNAY AKIN

HAYATINI KAYBEDENLER
Muhlis Akarsu - 45 yaşında, sanatçı
Muhibe Akarsu - 35 yaşında, Muhlis Akarsu'nun eşi
Gülender Akça - 25 yaşında
Metin Altıok - 52 yaşında, şair, yazar
Ahmet Alan - 22 yaşında
Mehmet Atay - 25 yaşında, gazeteci
Sehergül Ateş - 30 yaşında
Behçet Aysan - 44 yaşında, şair
Erdal Ayrancı - 35 yaşında
Asım Bezirci - 66 yaşında araştırmacı, yazar
Belkıs Çakır - 18 yaşında
Serpil Canik - 19 yaşında
Muammer Çiçek - 26 yaşında, aktör
Nesimi Çimen - 62 yaşında, şair, sanatçı, üç telli curanın son ustası
Carina Cuanna - 23 yaşında, Hollandalı gazeteci
Serkan Doğan - 19 yaşında
Hasret Gültekin - 23 yaşında şair, sanatçı
Murat Güneş,Murat Gündüz - 22 yaşında
Gülsüm Karababa -22 yaşında
Uğur Kaynar - 37 yaşında, şair
Asaf Koçak - 35 yaşında, karikatürist
Koray Kaya - 12 yaşında
Menekşe Kaya - 17 yaşında
Handan Metin - 20 yaşında
Sait Metin - 23 yaşında
Huriye Özkan - 22 yaşında
Yeşim Özkan - 20 yaşında
Ahmet Öztürk - 21 yaşında
Ahmet Özyurt - 21 yaşında
Nurcan Şahin - 18 yaşında
Özlem Şahin - 17 yaşında
Asuman Sivri - 16 yaşında
Yasemin Sivri - 19 yaşında
Edibe Sulari - 40 yaşında, sanatçı
İnci Türk - 22 yaşında
Kenan Yılmaz - 21 yaşında

OKUDUM SEVEMEDİM: SEVDALİNKA(1 Temmuz)

Ayşe Kulin-SEVDALİNKA

Nasıl da umutla başladığım bir kitaptı belki bu sefer beni hayal kırıklığına uğratmaz Ayşe Kulin diye....Nafile yine aynı yine aynı.Hep bu tema:Evli kadınların aşık olabilme ve sonra ikisini birden idare edebilme hakkı!Üstelik bu iki taraftan da geçememe durumunu (ne alakaysa) 'GÜÇ' 'GÜÇLÜ KADIN OLMA' olarak görme,gösterme..Nedir yani bu???Olmaz demem; her şey insanlar için ama buna güç müç değil dense dense 'ne yardan ne serden geçme'(o da en kibar yakıştırma olarak) denir.CESARETSİZLİK, BASİTLİK bir nevi de ÇIKARCILIK.
Üstelik bu temanın kitapda öykülendirilmeye çalışılan BOŞNAK KATLİAMI'nın bile zaman zaman önüne geçmesi....

Ayşe Kulin bitmiştir benim için..
Ha Ayşe Kulin benim gözümde bittiği için edebiyatı bırakır mı bilemem, kendi tercihi bi yerde:)).

:(( (30 haziran)

sevimsiz,gergin bir gündü,hiç bir şeye hevesimin olmadığı parmağımı oynatma mecalimin olmadığı BEN olamadığım bir gün.

Sertab keyfimi yerine getireceğe benzer:
Gözüm kara kalmadı yara oldum renga rengarenk
Bazen her şey sararıp solar biz hep renga rengarenk!!!

minnet..(27 haziran)

olmaz dediklerimi oldurman,
en kötü durumunda bile en güzelleri sunabilmen,
zehrin bile olsa o da ne güzel!

one more cup of coffee!(26 haziran)



Gerçek arkadaşlarım dostlarımla geçirdiğim günler gibisi var mı...Şu iki haftam ne kadar da güzel geçti; hafifledim, dinlendim, yine ben oldum.(bazen çok yoğun ve zorlu geçen zamanlarda koşuşturma içinde ben ben olmaktan çıkıyorum gibi geliyor)

Paylaşmak ve paylaşarak çoğalmak,hafiflemek ve hafifletmek;yıllar geçse de hayatlar, görüşler, bakışlar, amaçlar değişse de bir araya gelindiğinde aynı havayı yakalayabilmek ne büyük şans!Sadece kötü günlerde tutunabilmek de değil 'bu sefer oldu' dediğim zamanlarda da birlikte sevinebilmek, bir tehlike sezinlediğinde de onu birlikte uzaklaştırmaya çalışmak, bir başkasının hayatına dahil olmak!Çok çocuklu bir aile olmak gibi aslında kimi zaman anne baba kimi zaman abi/abla ve çoğu zaman da evin haşere çocuğu oluyoruz birbirimizin hayatında.Ya yüreklendirip cesaret veriyoruz başaracağını bildiğimiz için ya dizginliyoruz koruyabilmek için.

Ve ben var olan erkek kardeşimin varlığına her an şükretmekle birlikte kızkardeşlerim olmasını da çok isterdim;günlerden bir gün çok sevilen biriyle yeni bir yerler keşfedip onun yorgunluğuyla tıngır mıngır bir dolmuşta dönüş yolundayken onun ağızdan dökülenler Tanrı'nın bana bir kez daha istediğim bir şeye ulaşmamı sağladığını gösterdi.O çok sevilen kişi bana:''Kardeş olabilmen için illa aynı karından doğup aynı evde büyümen gerekmiyor sana Tanrı senin arkadaşım dediğin ama sana kız kardeşliğe gönderilmiş bir sürü çok değerli insan verdi bak.''dedi...
Evet gerçekten çok doğru benim bir sürü kız ve erkek kardeşim var ve çok değerliler.

Ha üzüldüklerim yok mu hayal kırıklıklarım yok mu vaaar onlar da insanoğlu/kızı işte bazılarının zaafları var, kıskançlıkları, iş çevirmeceleri ya da kendi hallerinde iyi olsalar bile bir aradayken uyuşamama durumları...En başında sabrederdim hep ama artık zarar vermeye başladığını gördüğüm anda kapıyı gösteriveriyorum,hayatımın kapısını.Elbette üzülüyorum ama yüklerimden kurtulmuş gibi de hafifliyorum ayağıma pranga olacak değil yanıma yoldaş olacak insanlar lazım bana ötesi ise; bana uzak nereye isterse oraya yakın!

qumrike:)(25 haziran)





umudum var benim ve belki de en büyük malvarlığım bu...
üzülürüm bazen çok üzülürüm ama umudum içimde bahar dalı kadar tazedir bilirim bir anda her şey değişebilir farklılaşabilir tam terse dönebilir.Bak işte yine gördüm,yaşadım bunu;nasıl da hiç beklemediğim andaydı hiç beklemediğim bir andı ama hep beklediğimdi..oluyor,oldu,hep olur..

günler..(21 haziran)

''nasılsın?'' sorusuna verdiğim cevap kadar manasız bazen..

seyr-ü sefer!(19 haziran)





Leyleği havada gördüm yollarda hem de defalarca hem de gerçekten!İlk olarak bir Bursa sonrasında ise daha üstünden gün geçmemiş bir Eskişehir...Keşf-i alem bir nevi,daha sırada bekleyen istanbul ve izmir'i de düşünürsem!Sırt çantamı çoğu zaman anılarla doldurup,trene/otobüse binip başımı da alıp gidebilmek;işte bu özgürlük olsa gerek.İki başımıza olduğumuz zamandan bir farkı var mı?

Olmaz mı..
Tatsız.
Gördüğümü hissettiğimi paylaşamamak,yaşayamamak.
Havada olmak gibi.
Eksik.
Buruk.

NEDEN?(14 haziran)

Geç.Zamansız.Ağır.Zor.Kıymetli.Geçmiş.Koku.Umut.Heyecan.
Gelecek.Mutluluk.Sokak.Manzara.
Durum.Olgu.Olay.An.Anı.Değişim.Gün.Güneş.Yeni.İyi.Güzel.
Hoş.Boş.Vakit.Zamanlama.Gündelik.
Ömürlük.Sabır.Selamet.Son.Başlangıç.Değer.Değerli..

sustukların büyürmüş ya içinde!(13 haziran)





Ben susmadım,hiç susmadım yazdım,yazdım da hep denize attım.Ama deniz dalgalıydı,deniz hep gel-gitliydi; unuttum.Hiçbir şey yok olmazdı bunu da unuttum.
Sonra dalga bile değil;ufacık bir kıpırdanma bütün unuttuklarımı bırakıverdi kucağıma.Böyle olurdu işte hep,her zaman..Her hayatta, her zamanda, bütün dünyada.
Hiçbir şey yok olmaz,hiçbir şey sonlanmaz,kül olmaz,bitmez.

16 Nisan 2010 Cuma

Tadilat vaarr!!

yenileniyorum değişiyorum dönüşüyorum..
zaman,biraz daha zaman...
herşey yeni olacak yepyeni!

12 Nisan 2010 Pazartesi

bu iş zor yonca!

ne zor bir kış ne zor bir sene...rahatlamaya, kafamı dinlemeye, biraz köşeme çekilmeye nasıl da ihtiyacım var...manasız koşuşturmalar anlamlı ya da anlamsız telaşeler zorunluluklar derken yordum kendimi yoruldum aynı zamanda da!

kendime de sözümdür şu işler bir bitsin şımartacağım yahu kendimi söz söz söz:)))